Powered By Blogger

8 Nisan 2016 Cuma

0126 - ( 1 ) EMEKLİ BİR İŞE YARAMALI MI?

Bir yıl önce Ankara'dan Kayseri'ye gelen, biri ile konuşuyorduk, dedi ki:  Bir tanıdığım emekli oldu, bu kişi, "Emekli maaşımı alıyorum ama içim rahat etmiyor, aldığım maaşı hak ettiğimi düşünmüyorum. Onun için gönüllü olarak bir yerde çalışmak istiyorum, ücret de istemeyeceğim."  Şeklindeki ifadesini bize aktarmıştı. Şimdi, bu fikirden ilham alarak ve açarak yazıma başlamak istiyorum.


Bende, ne güzel boş oturmak istemiyor, bir işe yaramak istiyor, gibi düşünmüştüm. Bu fikrin başka  bir yönü daha vardı ki, o an onun üstünde durmamıştım. Devletten aldığı emekli maaşını hak etmediğini düşünüyordu, her nedense... Bundan otuz sene kadar önce, şu tarz şeyler duymuştum."Dinimizde, sosyal sigorta - emeklilik ve maaş, diye bir şey yok. Çalışamayacak  kadar yaşlanan kimseye evlatları bakar, anne babaya bakmak evlatların vazifesidir." Gibi.  Bu yaklaşım bir yorumdur. Bu konuda fikir yürütmeyeceğim.  Ne var ki, İslam Dini sosyal bir dindir. Devlet de sosyal düzenlemelerini Din hilafına yapmıyor. Kurulu bir sosyal düzenimiz var, elinden geldiğince  iyi bir şekilde, Sosyal Sigorta - Sağlık Sorunları - Emeklilik - Emekli maaşı,  kurulu sistem sayesinde emekli maaşımızı hak ettiğimizi, zaten devlet takdir etmiştir. Toplumsal düzen gereği  herkes, olabildiğince bu haklardan eşit yararlanıyor. 

Emekli olmanın başka bir yönü var ki, "Emekli olan kimse, sağlığı yerinde ise, bir işe yaramalıdır." Diye düşünüyorum. Ücret mukabilinde tekrar işe girip çalışmak, olabilir, ancak, bu kadar genç  insan  işsiz durumda iken, sosyal adalet ilkeleri açısından, bana adilane görünmüyor. 
 
O halde çalışmayalım boş oturalım, fikri de bana cazip gelmiyor. Sağlığı yerinde bir emekli, isterse, gönüllü olarak topluma hizmet edebilir. Peki, gönüllülük esasına göre topluma ne hizmeti olabilir?  Sorusunu burada sormalıyız. Öncelikle kendi çocuklarına - torunlarına  bilinçli olarak ilgi -  sevgi- şefkat göstermeli. Onlarla konuşmalı - diyalog kurmalı - empatik  davranabilmeli. Çocuk eğitimi ve terbiyesi çok önemli olup, konuya ilişkin yeni kitaplar okumalı - kendini yeniden düzene koymalı. Çağa uygun - bilimsel veriler eşliğinde davranmalı. vb. birçok şey...
 

Hemen burada bir söz aklıma geliverdi. Hazreti Ali'nin bir sözünü birlikte hatırlayalım. "Çocuklarınızı, yaşayacakları zamana göre yetiştiriniz." Hazreti Mevlana'nın:  "Dünün güneşi ile bu günün çamaşırını kurutamazsın". "Dün, dündü, geçti gitti. Bu gün yeni şeyler söylemek lazım, cancağızım." Kuzey Kafkasya'da 17. yüzyılda yaşamış, Adıge'lerin Kabartay kolundan olan değerli  insan, Kazanıko Jabağı'nın zaman ile ilgili sözü şöyledir. "Zaman sana uymuyorsa, sen zamana uy." Benzeri Atasözü -  veciz sözler, bizlere her zaman ilham kaynağı olmalı iken,     "Biz atalarımızdan böyle gördük". "Eski köye yeni adet mi getiriyorsun?" "Sus, sen ne bilirsin?"   Yaklaşımları, bu güne ne kadar uyuyor? Lütfen, hep birlikte üzerinde düşünelim. Derim.  

Bu vesile ile İndigo / Çivit renkli çocuklar - Kristal çocuklar veya  X kuşağı Y- Z kuşağı tabirlerini araştırabiliriz. Muhtemelen insanlığımızın geleceğine ışık tutacaktır, bu çocuklarımız, eğer onları anlayabilir isek... Bu konu bir başlık olsun, araştırması da meraklılarına ve araştırmacılara kalsın...


Hayat devingendir. Her şey değişiyor, yerinde sayan hiç bir şey yok. "Hayatta değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir." Albert Einstein.    

Her devrin - zamanın kendine mahsus şartları ve ruhu vardır. O şartlar o zamana mahsus idi. Yaşadığımız bu günün  ve gelecek olanın da  kendine göre geçerli   şartları ve zamanın ruhu söz konusu olacaktır.  Geçmişin doğru ve makul anlayışları tabii ki her zaman değerini korunmalıdır.

Kanaatime göre, televizyon - dizileri,  sosyal medya denen araçlara gereksiz yere çok takılıyoruz. Ruhsal dengemizi bozacak kadar zaman ayırıyoruz. İnternet - televizyon derken, ev içinde dahi iletişimi ve konuşmayı unutuyoruz. Üstüne üstlük çocuklar ve gençler zararlı bir çok şeyi de bu mecralardan kapıyorlar.  Hal böyle olunca, sohbet - diyalog - ilgi - sevgi  - şefkat azalıyor veya yok olma noktasına geliyor.  Bu konuların üzerinde ciddiyetle durmalıyız. 
     
Emekli insan, görmüş geçirmiş insan olup,  tecrübe ve birikimi ile gelen kuşaklara örnek ve faydalı - yardımcı olmaya çalışmalıdır. Gençlerimizde, birikimli emeklilerimize emekli olmasa bile, yaşını başını almış tecrübeli  insanlara  sorular sormalı, bildiklerini anlattırmalı, böylece kendi geleceğini de kısa yoldan aydınlatmalı. Derim. Kendisine soru sorulan insan da, kendisine bir önem atfedildiğinin farkına varabilir ve bildiklerini memnuniyetle gençlerimizle paylaşabilir. 

Seçeceğimiz faydalı kitapları, bir program çerçevesinde topluca okuyabilir, üzerinde fikir yürütüp tartışabiliriz.  Çocuklarımıza gençlerimize kitap okumayı küçük yaşlarında sevdirmeliyiz. Dışarıda geçen zamanları üzerine, günün nasıl geçtiğini sormalı ve üzerinde konuşmalıyız. Olumsuz giden bir şeyler var ise anlamalı ve  ona uygun söz ve davranışlarla çocuklarımızı rahatlatmalıyız ve benzeri bir çok konuda empatik davranabilmeliyiz.  Empatik davranış, sadece anlamak değildir, anladığımız  şey üzerinde anlayışlı ve çözümsel tutum takınmaktır. 


Emekliler, en iyi bildikleri ne ise,  bildiklerini toplumla paylaşmak adına, bir araya gelip dernek kurabilirler. Toplum hayrına yapabilecekleri sınırsız konular var.  Bu konuları masa başı toplantılarında ortaya çıkartabilir ve neyi nasıl yapacaklarını programlayabilirler. 


Ben de, 67 yaşında emekli - İlk Okul mezunu -  bir birey  olarak, topluma bir katkı olması açısından, bu fikirleri ve yaklaşımları cazip bulan insanlarla işbirliği yapmaktan şeref duyarım.  Sözünü ettiğim konular çerçevesinde,  elimde biriken değerleri - veciz sözleri - hikayeleri paylaştığım blogumu öneriyorum. Burada gençlerimize dönük 130 civarında faydalı yazılar mevcuttur. Göz atın, beğenmeniz halinde  özellikle gençleri - eşi dostu haberdar edin, lütfen. Buraya kadar okuduğunuza göre size teşekkür ediyorum.  Sevgi ve saygılarımla.                                  http://hertelden-dahice-fikirler.blogspot.com.tr



Sebahattin Tokmak - Yazarlık Eğitimi 1İ Sınıfı 11.12.2015 Kayseri NOT: Bu yazı blogumda 130 nolu başlık okunursa anlaşılabileceği gibi, katılmış olduğum, Yazarlık Eğitimi Kursu'nda  ödev olarak sunduğum deneme mahiyetindeki makalem  hocalarım - kurs arkadaşlarım tarafından beğenilmiştir.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder